12 Mart 2013 Salı

İlahi Adalet Nutukları Atarken…

Meydana gelen bir felaketi “ilahi adalet” olarak değerlendirmenin birden çok sakıncası vardır. 

Bunlardan ilki ve kuşkusuz en önemlisi Allah tarafından bize yaşatılan şeylerin nedenini asla bilemediğimiz ve bilemeyeceğimizdir. Yani bu ister kişisel, ister toplumsal bir olay olsun, bu olaylar bize neden yaşatılıyor, Allah neden bize bunu yaşatmayı uygun görmüş bilmemiz mümkün değildir. Kuran okuyan birisi bilecektir ki insanın başına gelen, dünyevi yorumuyla “kötü” şeylerin iki açıklaması olabilir. Biri Allah’ın bizi cezalandırmak istemesidir. 

İkincisi ise Allah’ın bizi sınamasıdır. İkincisini anlamak oldukça kolaydır. Güzel zamanlarda, hayat toz pembe iken inanmak kolaydır. İyi bir Müslüman’a düşen ise başına gelen zorluklara, üzücü olaylara karşı sabırlı olmaktır. Allah, Kuran’da müminlerin özelliklerinden bahsederken “sabır ve namaz ile yardım dilemekten”, tevekkülden bahseder. Şu sıralar deprem vesilesiyle pek de sık bahsedilen bir terim haline geldi tevekkül. Acılı babaların, anaların şu an yaptığı, hatta yapabildiği tek şey bu sonuçta. Sessizce başlarına geleni kabullenmek… Çünkü insan acizdir. Kendisine canını, hayatını, sevdiklerini, sahip olduklarını veren Allah istediği anda almaya da pek tabi kadirdir. Her şey Allah’tan olduğuna göre, başımıza iyi bir şey geldiğinde neden bu güzellik beni buldu diye düşünmediğimize göre başımıza gelen zorluklarda da isyan etmemek, Allah’a sığınmak, sabırla dayanmak gerekir. 

Sabra ve namaza/duaya sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir. (2 Bakara Suresi- 45) 

Size verilen şeyler, şu iğreti hayatın nimetidir. İnanıp Rablerine tevekkül edenler için Allah katında bulunan ise daha hayırlı, daha kalıcıdır. (42 Şura Suresi- 36) 

Başımıza gelen bir kötülüğün bir diğer açıklaması ise Allah’ın bizi cezalandırmak istemesi olabilir. Bu açıklamayı anlamak kimi zaman daha zordur. Allah, Kuran’da azgınlıkları, şirk koşmaları nedeniyle cezalandırılan toplumlardan bahseder. 

Yemin olsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız. (10 Yunus Suresi- 13) 

Ancak bu, hata yapan, azgınlık yapan toplumların hepsinin bu dünyada cezalandırılacağı anlamına gelmez. Kesin olan bir şey vardır ki Allah’ın adaleti, yani ilahi adalet, bu dünyayı ve ahireti birlikte kapsar. Esas hesap kıyamette verileceğine göre asıl cezalandırma ya da ödüllendirme de ahirette yapılacaktır. Pek tabi Allah çeşitli durumlarda insanlara dünyevi cezalar ya da ödüller vermeyi de tercih edebilir. Ancak Allah’ın sistemi bu dünya ile sınırlı olmadığından, ödüllendirme ve cezalandırması da asla bu dünya ile sınırlı değildir. Zaten öyle olsa idi ahirete, cennete ve cehenneme de gerek kalmazdı. Yani, ne bu dünyada güzelliklere sahip kişilerin tamamen iyi insanlar, iyi kullar olduğunu söyleyebiliriz, ne de başlarına zorluk, kötülük gelenlerin topyekun kötü kişiler olduğunu. 

Öyleyse, ilahi adalet nutukları atarken dikkatli olmamız gerekir. Kendi kızgınlıklarımızı ya da öfkemizi asla Allah’a mal etmememiz gerekir. Allah’ın neyi ne için yaptığını bilebilmemiz mümkün değildir. Öyleyse inanan bir kişi sabırlı olmalı, tevekkül etmeli, hem kendisi hem de diğer insanlar için esas adaletin ahirette gerçekleşeceğine inanarak o sonsuz yurdu sabırla beklemelidir. Öyleyse müminin duası şu şekilde olmalıdır; 

“Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik.” (7 Araf Suresi- 156)


1 yorum:

  1. mesela biri tecavüze ugruyor bu Allahın bize gönderdigi bir bela mı yoksa sınav mı bana sanki bunun Allahla bir alakası yokmuş gibi geliyor çünkü o tecavüzcüye bunu Allah yaptırıyorsa neden cezalandırsın ki öbür dünyada onu böyle kötü bir olayı Allaha baglamak yerine kötü bir kulun hareketi olarak algılayamaz mıyız?

    YanıtlaSil