11 Mart 2013 Pazartesi

“Elçiye İtaat Etmek” Ne Demektir?

Kuran’ın yanında hadislerin de dinin kaynağı olduğunu düşünenlerin fikirlerini savunmak için en sık kullandıkları ayet 

“Allah’a ve peygambere itaat edin” (3 Ali İmran Suresi 32) 

ayetidir. Esasında Peygambere itaat edilmesine karşı çıkan hiçbir Müslüman yoktur; anlaşmazlık Peygamber’e itaat etmekten ne anlaşılması gerektiği ile ilgilidir. Dinin tek kaynağının Kuran olduğunu savunanlar şöyle demektedirler; “dinin sahibi Allah’tır. Yani din Allah’ın kullarına indirdiği öğüt, emir ve yasakların tamamıdır ve bunlar yalnızca Kuran’da toplanmıştır. Pek tabii müminler Peygamber’e uymalıdırlar çünkü Allah’ın emirlerini Müslüman topluma Peygamber iletmiştir ve bu emirleri ilk defa uygulayarak bu topluma örnek olan da yine kuşkusuz Peygamber’in kendisidir”. Bu anlatımı Peygamber’e saygısızlık olarak değerlendiren geleneksel görüş sahipleri aslında Peygamber’e en büyük saygısızlığı ona iftira atarak yaparlar. Onlara göre yukarıdaki tarifte Peygamber Allah’ın postacısı haline getirilerek aşağılanmaktadır. (Allah’ın postacısı olmaktan daha şerefli bir dünyevi mevki düşünülebilir mi? Unutulan bir gerçek var ki, “postacı” da tıpkı “elçi” gibi kendisinden bir mesaj getirmek yerine, kendisine verilen mesajı istenilen kişi veya topluluğa ulaştırır. “Elçi” kelimesinin Arapça karşılığının “resul” olduğu hatırlanırsa, “Allah’ın postacısı” olmanın şerefi daha iyi anlaşılır.) Onların açıklamalarında ise Peygamber hâşâ Allah ile birlikte kural koyucu hale gelir. Peygamber’e asıl hakaret onun kendi başına dini kurallar ürettiğini savunmaktır. Bir müminin buna inanabilmesi için elinde Allah’ın Kuran dışı bir şekilde Peygamber ile iletişime geçtiğine, Peygamber’e Kuran dışında bir takım emirler bildirdiğine, dolayısıyla İslam dinini Kuran ile sınırlı tutmadığına dair güçlü kanıtlar olması gerekir. 

Oysa Kuran’a baktığımızda ancak tersi kanıtlar ile karşılaşırız. Aşağıda Kuran’ın bazı ayetlerini inceleyerek onların bize Allah ve Peygamber’in iletişimi ve Kuran’ın yeterliliği hakkında söylediklerini ortaya koymaya çalışacağım. 

Ey peygamber, eşlerine şöyle söyle: “Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest bırakayım.” (33 Ahzab Suresi 28) 

Ey peygamber! Biz sana şu hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdiğin eşlerin, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediğinde, kendisini peygamber’e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere değil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldığımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu… Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir. (33 Ahzab Suresi 50) 

Ey peygamber! Allah’ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir. (66 Tahrim Suresi 1) 

Eğer ikiniz, ey hanımlar, Allah’a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz kaydı; yok eğer Peygamber’e karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, onun destekçisidir. Cebrail’le iman sahiplerinin barışçıları da. Bütün bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar. (66 Tahrim Suresi 4) 

Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, o Kur’an’la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur. (17 İsra Suresi 79) 

Yukarıdaki ayetler (ki örnekleri çoğaltmak mümkündür) ardı ardına okunduğunda alınacak ders oldukça açıktır; Allah ile Peygamber arasında Kuran’ı oluşturan vahiy dışında bir iletişim yoktur. Allah, Peygamber’e eşleri ile ilgili bir bilgi vereceği, onlar ile ilgili bir uyarıda bulunacağı zaman da, evlenebileceği kadınların tarifini verirken de, eşleri ile Peygamber arasında yaşanmış bir durumu netliğe kavuşturmak isterken de, Peygamber’e has bir ibadet şeklinden bahsederken de Kuran’ı kullanmaktadır. Eğer Allah ile Peygamber arasında Kuran dışı bir iletişim olsa idi ve Allah o yolla da Peygamber’e bir takım emirler bildiriyor olsa idi tüm Müslüman topluluğu ilgilendiren namazın rekât sayısı, hac vakitleri gibi konular yerine böyle Peygamber’e özel, diğer müminler için bağlayıcı olmayan konuları bu özel iletişimde ele almayı tercih etmez miydi? 

Abese Suresi’nin hemen başında Allah’ın Peygamber’e yönelttiği eleştiri ise bu konuda birden çok mesajı aynı anda vermektedir. Allah bu ayetlerde Peygamber’i kör bir adamdan yüz çevirip kendini her türlü ihtiyacın ötesinde gören (muhtemelen zengin, nüfuzlu) başka bir adama yöneldiği için eleştiriyor. Bu ayetler, yukarıdaki diğer ayetlerin verdiği genel mesajın yani Allah ile Peygamber arasındaki tek iletişimin Kuran olduğu gerçeğinin yanı sıra Peygamber’in de hata yapabileceğini belirterek Peygamber’in her hareketinin “dini” kabul edilemeyeceğini de ortaya koymaktadır. Öyleyse biz müminlere düşen Peygamber’in her hareketine ya da kararına itaat etmek değil onun “dini” olan hareketlerine yani Allah tarafından indirilen emirleri uygularken yaptıklarına itaat etmektir. 

Son olarak da Allah’ın 

“Biz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık…” (6 Enam Suresi 38) 

dediğini hatırlamak ve Kuran’a ilavelerde bulunmanın bu ayete karşı gelmek olacağını bilerek ona göre davranmak gerekir. 

Kuran’ın dinin kaynağı olarak yeterli olacağını söyleyenlerin Peygamber’i sevmediklerini, aşağıladıklarını iddia etmek ancak insafsızlıktır. Kuran’ın yeterli olduğunu düşünen müminler Kuran’ı kendilerine ileten Peygamberlerini sayar, onun Allah’ın gönderdiğinden başkasını emretmeyeceğini bilir ve dolayısıyla da Peygambere itaatin Kuran’a itaatten farklı olmadığını düşünürler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder