Bugünün dünyasında, hele bir de ev dışında çalışıyorsanız Müslüman olarak belli imtihanlarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Hayır, kastım günde yarım saatimizi alan namaz, yılın bir ayında tutulan oruç, hayatınızda bir kez gitmenizin yeterli olduğu hac değil. Kastım, İslam dini içerisinde görünmez hale getirilmiş, neredeyse unutulmuş ve unutturulmuş olan ancak müminler üzerine Allah’ın koyduğu diğer yükümlülükler. Örneğin hak yememek, akrabalarınız aleyhine de olsa adil olmak, verdiğiniz sözü tutmak…
Modern dünya öyle bir hal almış ki yalan söylemek, insanları oyalamak sıradan hareketler sayılıyor. Hele iş yerlerinde kimse adil ve dürüst değil. Herkes kendi çıkarının peşine düşmüş, başka hiçbir değer yok kafasında. İşte bu noktada bir kez daha düşünmek gerek “gerçekten din olmadan ahlak olur mu” sorusunu. Şimdi ahlak deyince tartışmalar adam öldürmek, tecavüz, ensest gibi uç noktalara gidiyor. O zaman rahatlıkla cevap veriyorlar “bir sürü ahlaklı ateist var”. Mutlaka vardır buna bir sözüm yok da, çevrenize bir bakın, iş arkadaşlarınızdan kaç tanesi verdiği sözü tutuyor? Kaç tanesi kendi suçunu itiraf edip, başka birinin suçlanmasını önleyecek kadar adil olabiliyor?
Benim çevremdeki ehli-dünya kişiler maalesef pek de bu özelliklere sahip değiller. Onlar daha çok ikiyüzlü tavırlarla herkesin yüzüne gülen, her daim kendilerini haklı ve çok çalışkan göstermeye çalışan, suçu, başarısızlığı kolayca arkadaşlarının üzerine atabilen, tek derdi kendini kurtarmak, vazgeçilmez göstermek olan kişiler. Ancak gerçek bir mümin asla böyle olamaz. Allah’ın ayetleri son derece açıktır.
Ey iman sahipleri! Yapmayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır.
(61 Saff Suresi-2 &3)
Allah’a inanan, Kuran okuyan bir Müslüman’ın boş sözler vermesi, boş vaatlerde bulunması olacak şey değildir. “Yarın mutlaka”, “bugün öğleden sonra söz” gibi ifadeler kolayca çıkamaz müminin ağzından. Allah açıkça yapmayacağınız şeyi söylemeniz günahtır derken bu bir mümin için mümkün müdür?
Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde, nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
(4 Nisa Suresi -135)
Dahası mümin adil olmak zorundadır. Gerekirse kendi aleyhine olsun adaleti elden bırakmamalıdır. Öyleyse mümin için kendi hatasından dolayı bir başkasını suçlamak, suçu başkasının üzerine atmak olacak şey değildir. Mümin işten çıkarılacağını da bilse Allah’ın bu ayetlerine kulak vermek zorundadır çünkü o dünyada karşılaşabileceği her türlü zorluk ve sıkıntıdan çok daha azap verici olan cehennem ateşinden korkar.
Korkmayanların, Allah’ın ayetlerine kulak vermeyenlerin durumları ise ortadadır. Bu yukarıda bahsettiklerim onlar için gündelik hayatın birer parçası gibidir, çoğu kez yanlış davranışlar olarak bile yorumlanmazlar.
Biz müminlere gelince, Allah’ın ayetleri ortada iken onları okuyup tekrarlayıp dururken (hepimizin Kuran mealini okuyup Allah’ın bize gönderdiği mesajı anlamaya çalıştığımızı umuyorum), nasıl diğerleri gibi davranabiliriz ki? Eğer öyle yaparsak, şu ayet tam da bize uygun olmaz mı?
İnsanlara hayırda erginliği/dürüstlüğü emredip de öz benliklerinizi unutuyor musunuz? Üstelik de Kitap’ı okuyup durmaktasınız. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
(2 Bakara Suresi -44)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder